Batılıların
Türkleri Avrupa'dan atma girişimleri karşısında Türklerin Avrupa'nın eski
halkları içinde yer aldığını göstermek üzere Atatürk'ün ilk incelettiği eski
Türk devletleri içinde İskitler ön sırada yer almaktadır. Tarihin ilk
dönemlerinde ortaya çıkan ve Orta-Asya'dan hareketle Avrupa'ya gelen ve burada
yaygın bir imparatorluk kuran İskitlerin Türk kökenli olduğu konusunda birçok
tarih kaynağı birleşmektedir. Tarihin ilk dönemlerinin en büyük imparatorluğunu
kurmuş olan İskitler ve Sakalar Atatürk'ün de haklı olarak belirttiği gibi
Avrupa'ya gelen ve ilk Avrupa devletini kuran Türklerdir.
İskitler,
M.Ö.VII yüzyılda Avrupa ile Asya'nın batı
kesiminde, Tuna ile Volga ırmakları arasındaki bölgede yaşamış bir Orta Asya
kavmidir. Karadeniz'in kuzey kısımlarında daha önceleri yaşayan Kimmerler Türkistan ve Batı Sibirya'dan gelen
İskitler tarafından dağıtılmışlar ve Güney Rusya bozkırlarının dışına
sürülmüşlerdir. Yunanlılar tarafından İskit (Skuthoi), İranlılar tarafından "Saka" adı ile anılan bu kavim Hintlilerce "Caka" diye biliniyordu. İskitler kendi bölgelerinde
zamanlarının en ileri uygarlığını kurmuş olmalarına karşın, sonraları çeşitli
nedenlerle imparatorluk dağılmış ve halk başka ülkelere göç etmiştir. Ünlü
tarihçi Herodot, İskit adının Karadeniz'in
kuzeyinde yaşayan yerli halkın kullandığı "Skolot" ya da "Oskolot" sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedir.
Eski dönem coğrafyasında Karadeniz'in kuzey bölgesine İskitya adı
verilmektedir. Bu bölgenin mi kavime, yoksa kavimin mi bu bölgeye adını verdiği
tarihçiler arasında tartışma konusudur. Ayrıca İskit adını bu kavimin mi
kendisine verdiği, yoksa bu kavim hakkında bilgilerin merkezi olan Yunan
kaynaklarının sahibi olan Grek tarihçilerinin mi bu adı taktığı da tartışmalı
konular arasındadır.
İranlılarla
beraber Türklerin de Sakalar diye andığı bu kavimin ilk yurtlarının Tanrı
Dağları, Fergana ve Kaşgar bölgesi olduğu benimsenmektedir.
Sakaların ilk boyları M.Ö.VIII yüzyılda bu
bölgeden batıya göç etmişlerdir. Bu göç edenlerden bir grubun Aral gölü
dolayında, Seyhun nehri ağzı çevresinde yerleştikleri, diğer bir grubun
ise Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçerek Güney Rusya'ya gittikleri ve o
tarihlerde o bölgede yaşamakta olan Kimmerleri Kafkasya'nın güneyine, Ön
Asya'ya doğru göçe zorlayarak yerlerini aldıkları kesin olarak bilinmektedir.
İskitlerin konuştukları dil ile İran dili arasında bazı benzerlikler olması
nedeniyle tarihçilerin bir kısmı da İskitleri İran asıllı olarak benimsemek
eğilimindedir. Diller arasındaki benzerliklere bakarak bir kavimin kökeni
hakkında karar vermek son derece hatalı bir tutumdur. Bugün Türkçe'de yaşayan
Arapça ve Farsça sözcüklere bakarak Türklerin Arap veya Fars kökenli oldukları
ileri sürülemeyeceğine göre, İskit dilindeki İran asıllı sözcüklerin de bu
kavimin İran asıllı olduğunu göstermesi yetersiz bir delildir. Ne var ki,
İskitlerin geldikleri bölgenin Türkistan olması İskitlerin bir Türk kavimi
olduğu konusunda daha güçlü bir kanıtıdır.
İskitler
hakkındaki bilgilerin çoğunluğu Yunan kaynaklarından gelmektedir. O kaynaklarda
ise İskitlerin İranlı olduklarına dair herhangi bir bilgi yoktur. Herodot tarihi
ise İskitlerin Asya'dan geldiklerini ve Massagetlerin baskısı ile Batı'ya göç
etmeye zorlandıklarını belirtmektedir. Ayrıca İran İmparatoru Darius'un İskit ülkesini ele geçirmek için açtığı
savaşı anlatırken, Herodot, İskitlerin kesinlikle İranlılara benzemediğini
açıklamaktadır. İran da tıpkı Anadolu gibi tarihin çeşitli dönemlerinde birçok
kavimin gelip yerleştiği bir bölge olduğundan, birçok kavim veya boy ile
kültürel etkileşimi olmuştur. Herodot'un tanımlamasına göre İskitler kentlere
yerleşmiyorlardı. Beraberlerinde götürdükleri atlı arabalarda yaşıyorlardı. At
sırtında, yay ve ok ile savaşa alışmış bir kavim olan İskitler, yiyecek için
tarıma değil, hayvan sürülerine dayanıyorlardı. Genellikle pantolon ve bot
giyip, atlarında üzengi kullanıyorlardı. İskitler domuz eti yemedikleri gibi bu
hayvanı kesinlikle yetiştirmezlerdi. Yemin törenleri sırasında büyük bir kaba
şarap koyan İskitler bu şaraba biraz da kanlarından karıştırarak içerlerdi.
Türklere özgü olan kan kardeşliği İskitlerde yaygın olarak görülmekteydi. Kral
öldüğü zaman kol ve yüzlerini kesmek, saçlarını tıraş etmek de Türk kavimlerinin
bir özelliği olarak gene İskitlerde görülmekteydi. İskitlerin Türklere benzeyen
birçok yanı vardı, üstelik araba içinde yaşamaları Türk olmayan göçebe
kavimlerde pek sık rastlanmayan bir adetti.
Bu özelliklerin
farkına varan tarihçilerin hemen hepsi İskitleri Türk saymaktadırlar. Ancak,
bazı Türk tarihçileri de İskitleri yeterince incelemeden Türk olarak
benimsememektedirler. Arabalarda yaşayan İskitler sürekli olarak civar bölgelere
akınlar yaptıkları için komşu ulusların sürekli korktukları bir kavim olmuştur.
İran'da Medler, Persler tarafından uzaklaştırılınca Güney Rusya ve
Aral bölgesine doğru göç etmişler, ama İskitlerle yaptıkları savaşlarda
yenilmişlerdir. İran imparatoru Sirüs son
seferini İskitler üzerine yapmış ve Aral bölgesinde M.Ö.529 da yenilmiştir. Bu tarihlerde İskit
İmparatoru Tomris isimli bir kadındır.
Daha sonraları ise Darius'un yaptığı seferler boşa çıkmıştır. İskitler yalnız
İran cephesinde değil, sınırları bulunan tüm cephelerde sürekli savaşmış
cengâver bir ulus olarak tarih sahnesine geçmişlerdir.
İskitler, Asur
kaynaklarında 'Cogu' diye anılan hükümdarlarının yönetiminde Kuzey Kafkasya
yolunu izleyerek göç etmişler ve bu bölgede yaşayan ve gene proto-Türk sayılan
Kimmerleri sürmüşlerdir.
İskit
Sanatı
İskitler göçebe
bir ulus olmalarına karşın kendi dönemlerinde önemli bir uygarlık
yaratmışlardır. İskit eserleri günümüzde bile o bölgede görülebilmekte, bazıları
ise müzelerde izlenebilmektedir. Özellikle İskit vazosu Batı dünyasında çok
tanınmıştır. Arabalarda yaşayan İskitler kendi yaptıkları eşyalarını da
beraberlerinde taşırlardı. Mücevherden başlayarak çeşitli süs eşyası yapan
İskitler, yepyeni bir sanat yaratmışlardı. Daha sonraları aynı bölgeye gelerek
yaşayan ve devlet kuran Hunların da İskitlere
benzer bir yaşam biçimine ve özelliklere sahip bulunması da İskitlerin Türk
olması savını güçlendirmekledir. İskitlerin kültür ve sanat eserleri de bu savı
doğrulamaktadır.
(Jettmar 1964, s.185) |
İskitlerle
ilgili kazılar, İskitlerin gelişmesi hakkında genel bir görüş vermektedir.
Başlangıçta İskit kültür merkezi güneydoğu bozkırlarına, Kuban ve
Taman Yarımadası'na doğru kaymaktadır. Martonaşa ve Melgunov kazılarının gösterdiği gibi İskitler Güney Ukrayna'da aşağı Dinyeper ve aşağı Buğ arasında dağınık bir egemenlik kurmuşlardı. Ancak M.Ö.IV. asırda İskit kültürü Ukrayna'da gelişebilmiştir. |
Solokha ve Denev
kurganlarının gösterdiğine göre ise M.Ö.III.
yüzyılda İskit uygarlığı en üst düzeyine çıkmıştır. İskit
yayılmasının Batı'da erişebildiği en kuzey uç kuzeydeki ormanlık bozkırların
sınırı Voronej yöresi olmuştur.
Kuzeydoğuya doğru
İskit yayılması yukarı çıkarak Saratov bölgesine erişmiştir. Bu bölgede
yapılan önemli kazılar Savromal adlı bir İskit
boyunun bu bölgede yerleştiğini açıklığa kavuşturmuştur. İskitler Ukrayna'da tam
bir köylü kültürü yaratmışlardır. İskitler yarattıkları yüksek kültür ile komşu
ulusları da etkileri altına almışlardır. Bugün müzelerde bulunan sanat eserleri
İskitlerin uygarlık düzeylerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermekledir. İskit
sanatı doğrudan Yunan sanatını da etkilemiştir. Doğu'dan gelen göçler nedeniyle
İskitler Avrupa'nın batısına doğru göç etmeye başlayınca İskit sanatı bütün
Avrupa'ya yayıldı. İskitlerin yalnız erkekleri değil, kadınları da usta savaşçı
idiler. İskit kadınlarının cesaretleri ve beceriklilikleri dillere destan
olmuştur. İskit toplumunda kadının yeri çok yüksekti. Toplumun ve devletin en
üst makamlarına kadar kadınlar yükselebiliyorlardı. İskit hükümdarları arasında
kadınların da önemli yeri vardır.
İskitler çiftçi ve göçebe olmak üzere ikiye ayrılırlardı.
Çiftçiler daha uygardılar. Göçebeler ise arabalarda yaşarlardı. Elverişli
buldukları yerlerde uzun süre yaşarlar, sonra da kendilerine yeni yurtlar
ararlardı. İklim ve mevsime göre İskitlerin yurtlarını değiştirdikleri
anlaşılmıştır. Arabaları iki, üç veya daha fazla öküz ile çekilirdi. Göç
zamanında kadınlar araba içinde, erkekler at üstünde, arabaların yanında
giderlerdi. Asya'nın kuraklığı yüzünden durmadan göç ederler, ancak elverişli
bir yer bulduktan sonra yerleşirler ve ilkel köy toplulukları oluştururlardı.
Eski Türkler'de olduğu gibi İskitler'de en geçerli hayvan at idi. Kesilen
kurbanlar kazanlarda pişirilerek dağıtılırdı. İskitler şarap yaparlar ve
içmeyi severlerdi. Şarabın yanında İskitlerde kımız gibi bir içkinin
bulunması da bu kavimin Türklüğünü gösteren başka bir göstergedir. İçkiyi seven
İskitler, içki içmenin yöntemini de bilirlerdi. Eski tarih kitaplarında
Ispartalılara susuz şarap içmesini İskitlerin öğrettiği yazılıdır.
(Jettmar 1964, s.187) |
İskitler M.Ö.VI. yüzyılda Ön Asya'ya akınlar yaptıkları sırada bronz çağını bırakarak demir çağına geçmişlerdir. İskit sanatının başlangıcı Kelt-Tuna bölgesindeki Hallstat demir tekniğinden de geniş ölçülerde yararlanmıştır. Bronz tekniği konusunda ise aynı bölgede İskitlerden önce yaşamış olan proto-Türk bir kavim olan Kimmerlerin İskit sanatı üzerinde geniş etkileri olmuştur. Kuban bölgesinde bulunan İskit dönemi sanat eserlerinin bir kısmında ise Asur ve Babil sanatının etkileri görülmüştür. İskit hayvan sanatı, Asur veya Yunan natüralizminin süsleme biçimine dönüştürülmesiyle meydana gelmiştir. |
Bozkır estetiği,
İskitler aracılığı ile Güney Rusya'ya yerleşmiştir. İskitler göçebe yaşam
biçimleri nedeniyle, resim, heykel ve kabartmacılık gibi sanat alanlarına
yabancı kalmışlardır. Bütün lüksleri elbise, kuyumculuk ve koşum takımları
yapmaktan öteye gitmiyordu. Kemer kopçası, kılıç tasması, eyer halkaları, araba
süsleri, bayrak direkleri, halılar hep İskitlere özgü bir stilde yapılmıştı.
İskitler geyik ve yaban eşeği sürülerini kovalamak, ceylanlarla kurtların
kapışmasını izlemekten zevk alarak tüm yaşamlarını at üzerinde geçiriyorlardı.
Hayvanlar arası çekişmeler İskit sanatını konu olarak etkilemiş ve hayvan
figürleri İskit sanat eserlerinde çokça yer almıştır. İskit sanatında sırf
süsleme amacıyla geometrik desenler içinde hayvan biçimleri görülmektedir.
Sanatta hayvan biçimlerinin stilize olmasına İskitlerin katkısı büyüktür.
Gerçekçi hayvan resimleri İskit süsleme sanatının temelini oluşturmuştur.
Uzuvların ve organların ezilmesi, yırtıcı hayvanların diğer canlıları
parçalamaları, ayıların pençelerinde kıvranan geyikler sıkça işlenen konular
arasında yer almıştır. Yukarı Volga ormanlık bölgesine doğru ilerleyen İskit
bozkır sanatı Fin-Uygur kaynaklı olan, Kazan civarındaki Anonin
uygarlığını etkilemiştir. Bu bölgede yapılan kazılarda İskit izleri taşıyan
hayvan figürlerine çokça rastlanmıştır. Orta Sibirya bölgelerine kadar İskit
bozkır sanatının etkileri yayılmıştır. İskit sanatı çok yaygınlık kazanmış ama,
dağılırken de zayıflamıştır. Sibirya ormanlarında bu devirden örnekler
bulunmuştur.
M.Ö.III. yüzyılda İskitlerle benzer özellikler
gösteren ve Kuzey İran'dan gelen göçebe bir kavim olan Sarmatlar İskitlerin bölgesini ele geçirip İskitleri
Batı Avrupa'ya doğru sürmüşlerdir. İskit sanatının M.Ö.III. yüzyılda Sarmat sanatına geçişi
Aleksandrapol’daki kazılar aracılığıyla kesinlik kazanmıştır. İskitler
külahlı, geniş elbiseli ve natüralist bir hayvan sanatının temsilcileriyken,
Sarmatlar konik külah ve zırh etekliği giyen mızraklı süvarilerdi. İskit
sanatındaki Batı etkilerine karşı Sarmatlar kesinlikle Doğu etkisine sahip bir
sanat geliştirmişlerdi. Sarmatların egemenliğinden sonra bile birkaç yüzyıl
İskit sanatı hem Doğu'da, hem de Batı'da etkisini sürdürmüştür.
İskitler'de
İnanç ve Gelenekler
Atlı kavimler
uygarlığının kurucusu olan İskitler Çin'den Tuna'ya kadar olan geniş bozkırlara
egemen olmuşlardır. Helenistik dönemde İskit sözcüğü tüm kuzey ve doğu
barbarlarını içine almıştır. İskitler her bakımdan atlı bir uygarlığın
temsilcisi oldukları için barbar sözcüğü ile tanımlanmışlardır. Tüm göçebelerde
ve dağlı kavimlerde olduğu gibi İskitlerde de ruhsal yaşama inanış öncelik
taşımıştır.
kesiti ve durum planı (Sulimirski/Taylor 1991, Fig.31) |
Tüm yaşamları doğa ile savaşım ve kaynaşma olan bu insanlar zaman zaman bazı korkunç ve garip doğa olayları ile karşılaşmışlardır. Açıklayamadıkları bu tür doğal olayları genellikle ruhlara bağlamışlardır. İskitler kutsal saydıkları her şeyin ve cismin bir ruh taşıdığına inanmışlardır. Greklerle temastan önceki İskit dininde Şamanizme ait önemli kalıntılar bulunmaktadır. Şamanizm genellikle Orta Asya ve Sibirya kavimlerinin dini olup, sihirbaz anlamına gelen şaman sözcüğünden türetilmiştir. İskitler'de de Şamanların varolduğu Herodot tarihinden öğrenilmektedir. Şamanizm İskitler aracılığı ile Traklara da geçmiştir. İskit dininde Şamanizm ile beraber görünen öğeler Türk-Moğol kültüründe de bulunmaktadır. Daha sonraları Hıristiyan bağnazlığı içindeki bazı tarihçiler Şamanizmin din sayılmaması gerekliğini savunmuşlardır. Onlar Şamanların din adamı değil, birer sihirbaz olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bir kısım tarihçiler ise Şamanizmi göktanrı ile yertanrı arasında yer alan bir din olarak açıklamışlardır. |
İskit tanrıları
M.Ö.IV. yüzyıldan sonra belirginlik
kazanmışlar, Grek etkisi ile Yunan tanrıları da İskit tanrılarından sayılmıştır.
İskitler tarih sahnesine çok çabuk girdikleri gibi, aynı hızla da yok
olmuşlardır. Kendileri zamanla yok olmuşlar, ama oluşturdukları yüksek kültürel
değerler bir süre daha tarih sahnesinde etkisini sürdürmüştür. Yaşadıkları
yerlerde paganizm İskitler'den sonra da sürüp gitmiştir. Güçlü dinsel inançları,
bazı ticaret ilişkileri ile İskandinav ülkelerine kadar yayılmıştır.
Grek
kaynaklarında ve Herodot tarihinde İskit tanrıları şu sırayı izleyerek
açıklanırlar. En önde canavarların tanrıçası sayılan Tabiti'ye yer verilmiştir.
Büyük tanrıça kabul edilen Tabiti'nin pişmiş topraktan değişik biçimlerde
yapılmış figürleri vardır. Bazılarında ayakta durur, bazılarında da kucağında
bir yavru taşır. İskitler kendi bölgelerinin kıyılarını çok sıkı biçimlerde
korurlar ve yakaladıkları İonyalı denizcileri
bu tanrıçaya kurban ederlerdi İskit figürlerinde yarı insan yarı tanrı olarak
belirtilen bu tanrıça bir bakıma Anadolu'daki Artemis'e benzetilir ve kralın
halkı kesin olarak büyük tanrıçanın himayesi altındadır. Büyük tanrıçanın ilahi
gücüne İskit ülkesinde yaşayan tüm insanlar inanır. Tabiti'nin yırtıcı
hayvanların arasında bu hayvanları tutarak zapteden görünümleri ilgi çekicidir
ve bu motifler Anadolu'da neolitik dönemin önemli merkezlerinden olan
Çatalhöyük'de de bulunmuştur. Bu da, tarih öncesi dönemlerden bu yana çeşitli
bölgeler arasındaki kültür alışverişini göstermesi bakımından önemli bir
konudur.
Ayrıca,
göktanrısı Papaios da önemli bir tanrıydı. Ay ve yıldızların sembolü olarak da
tanrıça Apaia'ya inanılıyordu. Bu tanrıça evliliğin ve kadın haklarının
simgesiydi. Apollon kötülükleri yok eden ışık tanrısı, Afrodit kadın
güzelliğinin, aşk ile sevginin tanrıçasıydı. Sürekli savaşan bir ulus olarak
İskitler savaş tanrısı olarak da Ares'e inanırlardı. Her kabilede başkanın
yaşadığı yerin yanına bir Ares mabedi yapılırdı. Düşmanlardan aldıkları her
yüzüncü esiri bu mabette tanrılarına kurban ederlerdi. Yüzüncü esirin başını
şarapla ıslatarak takdis ederler, başını kestikten sonra kanını kılıçları
üzerine sürerlerdi. Ayrıca yapay tepeler üzerine dikilen kılıç fetişlerine saygı
gösterirlerdi. Batı İskitleri Traklarla birçok yönden ilişki içinde
olduklarından din, inanç ve kültür açısından birbirlerini etkilemişlerdir.
İskitlerin Tanrılar Panteonu bu ulusun çok tanrılı olduğunun açık bir
göstergesidir. İskitçede İran diline benzeyen sözcükler olmasına karşın tanrı
isimleri genellikle Grekçe'den alınmıştır.
İskitler
tanrılarına her çeşit hayvanı adar ve kurban ederlerdi. Ancak en çok at kurban
edilir, domuz ise asla kullanılmazdı, zaten bu hayvanı topraklarında
yetiştirmezlerdi. Kurban törenleri çok görkemli olur, tanrılara dua edildikten
sonra kurban kesilirdi. Kendilerine özgü kurban etme yöntemlerinin yanı sıra,
civar kabilelere benzeyen usuller de kullanırlardı.
(Jettmar 1964, s.73) |
Eskiçağda yaşamış tüm kavimler gibi İskitler de aşırı batıl inanç sahibiydiler. Büyüye, sihire ve tılsımların gücüne inanırlardı. Büyüye, toplum olarak, dinden daha fazla önem vermişlerdir. Rahipleri yoktu, ama bunun yerine söğüt dallarından geleceği söyleyen şamanları vardı. Çeşitli büyücülük yöntemlerine İskitlerin evlerinde de başvurulurdu. İskitler dine önem verirlerdi ama, büyücülerin toplumda yeri pek iyi değildi. |
Özellikle krala
yanlış bilgi veren büyücüler cezalandırılırdı. Büyücülerin tüm kehanetlerinin
çıkmaması bunların toplum içindeki yerlerini de sarsmıştı. Bazı büyücüler de
bilgilerinin yanlış çıkmasından sonra odunlar üzerinde, halkın gözü önünde
yakılırdı. Büyücülerin, varsa erkek çocukları da yakılır, ancak kızlarının
yaşamasına izin verilirdi.
İskitlerin yemin
için de ayrı törenleri vardı. Özellikle şarabın içine akıttıkları kanlarını
içerek kan kardeşi olmaları çok görülen bir tören biçimiydi. Kan karıştırmak ve
kan içmek hukuk anlaşmalarının ve kan bağlılıklarının yapıldığı andların en eski
örneğini oluşturur. Güney Rusya'da kurganlarda bu tören ile ilgili birçok eser
ele geçmiştir. Kuloba'da bulunan başka bir altın kabartma üzerinde birbirine
sarılmış iki İskitli, tek bir kaptan kutsal kan içkisini içmektedir. Benzer
sahnelere başka kurganlarda bulunmuş olan altın plaketler üzerinde de
rastlanmıştır.
İçki içme
geleneği İskitlerde epeyce yaygındı. Orta Asya Türklerinde görülen kısrak
sütünden yapılan kımız ve baldan yapılan, keyif verici bir içki olan meth en çok
kullandıkları içki türlerindendi. Bunlara ek olarak, Karadeniz'de Grek
kolonilerinin kurulmasıyla şarap da İskitya'ya gelmiştir. İskitler sert
şarapları su katmadan içmesini severlerdi. Grekler'de ölçüsüz şarap içmek
"İskitçe" içmek gibi adlandırılırdı. Hipokrat, İskitleri şişman, çok yiyen,
şakacı ve tüm zamanını içki içerek geçiren insanlar olarak tanımlamıştır. Bu
nedenle de insanları sarhoşken etkisi altına alan soma kültürü İskitler'de
gelişmiştir. Soma, insanları sarhoşken etkisi altına alan bir tanrı veya
tanrısal bir güçtür. İnsanın zihnini açar, onları büyük işler yapmaya iter,
yaşama sevinci verir ve insanları yeni nesiller üretmeye yönelterek ölümsüzlük
kazandırır.
Gene eski Yunan
tarihçilerinin verdikleri bilgilerden İskitya'daki tıp ve hekimlik çalışmaları
konusunda genel bir düşünceye sahip olunabilmektedir. Tüm zamanların en büyük
hekimi olarak kabul edilen Hipokrat uzun bir süre İskitler arasında yaşamıştır.
Hipokrat'ın yazdıkları, İskitler hakkında bazı ilginç bilgiler vermektedir. Eski
Yunanlılar Truva savaşlarından sonra İskit ülkesini tanımışlar Karadeniz'de yeni
koloniler kurmaya başladıktan sonra İskitya'nın içine girmişler ve halkla yakın
ilişkiler kurmuşlardır. Yunanlılar İskitler'le yalnız ekonomik değil, her alanda
ilişkiler geliştirmişlerdir. İskit hekim ve filozofu Anaharsis'in anasının
Yunanlı, tanınmış Yunan hatibi Demosten'in büyük anasının İskit olması bu iki
ulus arasında yakın akrabalık ilişkilerinin kurulduğunu da göstermektedir.
Yunanlı tarihçiler, yüksek İskit uygarlığını benimserlerken, kendi dönemlerinin
en ileri bilgilerine sahip olduklarını yazarlarken; Batılı tarihçiler,
Hıristiyanlığın etkisiyle, İskitlerin Orta Asya kökenli oluşları yüzünden bu
uygarlığı görmezlikten gelmişler ve uygarlığın Yunanistan'da doğduğunu ileri
sürmüşlerdir. Oysa Yunan uygarlığı İskit etkisiyle oluşmuş ve buraya uygarlık
ışığını İskit Türkleri getirmiştir.
Hipokrat
yazdıklarında İskitleri ve uygarlıklarını şöyle anlatır: İskitler ata çok iyi
binerler ve savaşçı bir ulusturlar. İskit kadınları da ata binerler ve ok ile
yay kullanırlar. Kız kaldıkları kadar cenk ederler ve üç düşman askeri
öldürmedikçe evlenmezler. Bir kız bir erkeğe vardıktan sonra bir daha ata binmez
ve silah kullanmaz. Kadınların sağ memeleri yoktur, çünkü kızlar çocukken bu iş
için hazırlanmış bakır bir aleti kızdırarak bedenlerinin bu kısmını yok ederler.
Sağ meme bu yoldan yakıldıktan sonra büyüyemez ve bedenin tüm gücü daha sonraki
gelişmede sağ omuza ve kola gider.
(Jettmar 1964, s.25) |
Gene Hipokrat'a göre, İskitler genellikle su kenarında, dört tekerlekli arabaların içinde yaşarlardı. Arabalar keçe ile örtülü bir ev gibi yapılırdı. Yağmur ve rüzgârın girmediği bu arabaların bazılarını iki çift, bazılarını da üç çift öküz çekerdi. Hayvanların otlanmasına bağlı yaşarlar, bir yerde ot biterse başka yerlere göç ederlerdi. Genellikle pişmiş et yerler, kısrak sütü içerler ve sütten yaptıkları peynirleri çokça kullanırlardı, iklim nedeniyle hayvanlar küçük kalır ve gürbüzleşemezdi. Bölgeleri genellikle soğuk rüzgârlı ve karlıydı. Soğuk ve rüzgâr hayvancılık için engel oluştururdu. Mevsimler arasında pek fark olmadığı için İskitler yaz kış benzer yemekleri yerler, kar ve buzların çözülmesiyle gelen suları kullanırlardı. Çok yemek yedikleri için fazla çevik değillerdi. İskitler semizlikleri ve derilerinin tüysüzlüğüyle birbirlerine çok benzerlerdi. |
Bedenlerinin
rutubet etkisinde kalmasından ve gevşekliği nedeniyle hemen tüm uzuvlarında
dağlamalar görülürdü. At üzerinde daha iyi durabilmesi için çocuklarını
kundaklamazlar bu nedenle de boyları kısa kalırdı. Soğuğun etkisiyle İskit
ırkının rengi yanık kırmızıydı. Yine soğuğun etkisiyle aşka ve sevişmeye düşkün
bir ırk değillerdi. Ayrıca sürekli ata bindiklerinden dolayı erkeklerin cinsel
güçlerinde azalma olmaktaydı. İskit kadınları ise şişman ve gevşek etli
olurlardı. Sonradan kısırlaşan erkeklere toplumda kadın gözüyle bakılır ve onlar
da bunu benimseyerek kadın elbisesi giyip kadın gibi yaşamlarını sürdürürlerdi.
Kulak arkasındaki damarları keserek kan akıtma yoluyla İskitler kısırlıklarını
iyileştirmeye çalışırlardı. Tanrıların kurban istediğine inanarak da çoğunlukla
hastalanan bazı hayvanları kurban ederlerdi.
İskit hekimleri
ıhlamur yaprağına bakarak bir hastalığın geleceği hakkında haber verirlerdi. Bir
anlamda falcılık da denebilecek bu yol ile hastanın durumunu belirlemeye ve buna
göre iyileştirmeye çalışırlardı. Kendilerine göre geliştirdikleri tıp yöntemleri
halk arasında yaygınca kullanılırdı. Halk hekimliği İskit toplumunda epeyce
yaygındı.
İskitlerin ölüler
için uyguladıkları özel törenler vardı ve krallar için ayrı cenaze töreni
yapılırdı. Kralın hizmetçilerinden elli tanesi seçilir ve bunlar kral için özel
olarak boğdurulurdu. Bu törenlerin bazen bir yıl sürdüğü de görülmüştür. Normal
olarak bir cenaze töreni kırk gün sürer ve ölen adam tüm dostlarının evlerine
birer gün götürülür, ondan sonra toprağa verilirdi. Ölülerin mumyalanması da
İskitler'de görülen bir başka gelenekti. Eski Türklerin yok olmayı kabul
etmemeleri İskitleri de etkilemiş ve ölülerin mumyalanması yoluna
gidilmiştir.
İskit-Saka İmparatorluğu, tarihin en eski çağlarında
Türklerin kuzey yolu ile hem Anadolu'ya hem de Avrupa'ya gelmelerini göstermesi
açısından son derece ilginçtir. Batılı tarihçilerin ileri sürdükleri gibi,
Türkler ilk kez Osmanlılarla Avrupa'ya gelmemişler, aksine İskitler aracılığıyla
en eski çağlarda Avrupalı olmuşlardır. Türkler bu açıdan hem Asyalı, hem de
Avrupalı bir ulustur. Nitekim bu gerçeği çok iyi kavrayan Atatürk, hem
İskitlere, hem de Hititlerle Sümerlere tarih incelemelerinde çok önem vermiştir.
Türkler İskitler döneminde
Kafkasya yoluyla ilk kez Anadolu'ya gelmişler ve yerleşmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder