TUĞRUL VE ÇAĞRI BEYLER :
Batılıların Orta Asya dedikleri
Uluğ Türkistan’da yaşayan Türk’lerin bir bölümü Hazer Denizi ile Karadeniz’in
kuzeyinden Kafkasya, Ukrayna ve Balkanlar’a gitti. Bir bölümü de Hazer’in
güneyinden Orta Doğu ve Anadolu’ya... Uluğ Türkistan’da kalan Türk’lerin büyük
çoğunluğu, Aral Gölü ile Hazer denizi arasındaki topraklarda yaşıyorlardı. Bu
bölgedeki Türkler, 24 boy oluşturuyorlardı. Bu 24 boydan biri: Kınık Boyu
Oğuzları idi. Onlar, Seyhun Nehri civarında yaşıyorlardı. Boy Beyi, Dukak Bey
adında bir yiğitti. Dukak Bey ölünce yerine oğlu Selçuk Bey geçti. Selçuk Bey,
etrafındaki Türk’lerle birlikte Cend şehrine yerleşti. İslâmiyet ile
şereflenmeleri, bu yerleşimden sonra gerçekleşti. Selçuk Bey ölünce yerine oğlu
Arslan Yabgu geçti. Arslan Yabgu 1025 yılında Gazneli Mahmud tarafından esir
alınınca hâkimiyet, Selçuklu ailesi içerisinde el değiştirdi. Selçuk Bey’in,
oğlu Mikail’den olma torunları Tuğrul ve Çağrı Beyler, amcaları Arslan Yabgu’nun
yerine yönetimi ellerine aldılar. Bu değişiklik pek kolay olmadı. İçeride Arslan
Yabgu’nun taraftarları, dışarıda Gazneli Mahmud Sultan ile çetin mücâdeleler
yaşandı. Çağrı Bey, kendisinden üç yaş küçük kardeşinin de desteği ile bu
savaşların hepsinden galip çıktı. 1030 yılına gelindiğinde, Mahmud Sultan
ölmüştü. Sultan’ın iki oğlu, taht kavgasına tutuştular. Buna karşılık Tuğrul ve
Çağrı Beyler, tam bir dayanışma içerisinde idiler. Kendilerine Bilge Kağan ve
Kül Tigin kardeşleri örnek almışlardı. Tuğrul Bey devlet başkanı, Çağrı Bey ordu
komutanı oldu.
Gazneli Devleti’nde yönetime Sultan
Mes’ud hâkim olunca, Gazneliler ve Selçuklular arasında savaşlar başladı. Bu
savaşlarda Sultan Mes’ud başarısızdı. Çağrı Bey 1037’de Merv, 1038’de Nişabür
şehrini aldı. Orada kendi adına para bastırıp hutbe okuttu. Böylece Selçuklu
Devleti resmen kurulmuş oldu. Yeni Selçuklu Devleti henüz küçük ve zayıf,
Gazneli İmparatorluğu ise büyük ve güçlü idi. Çağrı ve Tuğrul Beyler, 1040
yılına kadar Gazneli Devleti’ni gerilla savaşlarıyla ve vur-kaçlarla iyice
yıprattılar. İki devlet, 20 Mayıs 1040 tarihinde Dandanakan Ovası’nda karşı
karşıya geldiler. Üç gün süren savaş, Çağrı ve Tuğrul Beylerin galibiyeti ile
sona erdi. Savaştan sonra Merv şehrinde Büyük Selçuklu Kurultayı toplandı.
Kurultayda Tuğrul Bey, ağabeyi Çağrı Bey’e bir ok verip kırmasını istedi. Çağrı
Bey verilen oku kolayca kırdı. Tuğrul Bey, iki parçaya ayrılan okların bir arada
kırılmasını istedi. Bu istek de biraz zorlanarak yerine getirildi. Sonra, 4
parçaya ayrılan okların bir arada kırılması istendi. Oklar kırılamadı. Bunun
üzerine Tuğrul Bey:
— Birlik hâlinde olursak bizi kimse kıramaz!
Dedi.
Kısa zamanda cihan devleti hâline gelen
Selçuklu İmparatorluğu işte bu prensip üzerine kuruldu. Kurultayda alınan karar
gereğince, Bağdat’taki halifeye mektup yazılarak, Selçuklu Devleti’nin tanınması
istendi. Halife bu isteğe olumlu cevap verdi. Selçuklular 1046’da Gence’yi,
1048’de Erzurum, Gürcistan ve Ermenistan’ı fethetti. Onlar artık Aral Gölü’nden
Anadolu’ya kadar uzanan büyük bir imparatorluk olmuşlardı. O imparatorluğun gücü
ile 1071’de Anadolu’nun kapıları Türk’lere resmen açıldı.
ÖRNEK ŞAHSİYET
Çağrı Bey, 990 yılında Cend şehrinde
doğdu. Babası Mikail Bey, Selçukluları ilk defa bir araya toplayan Selçuk Bey’in
oğlu idi. Mikail Bey, Müslüman olmayan Türk’lerle giriştiği bir savaşta şehit
oldu. Çağrı ve Tuğrul Beyler, dedeleri Selçuk Bey himayesinde yetiştiler. Selçuk
Bey’in ölümünden sonra ailenin ve henüz devlet hâline gelmemiş olan Oğuzların
başına, töre gereğince büyük evlât olarak Arslan Yabgu geçti.
Babaları Mikail Bey’e bağlı küçük bir
Türkmen (Oğuz) grubunun başında bulunan Tuğrul ve Çağrı Beylerin, Arslan Yabgu
ile mesafeli-zayıf bağları vardı. Arslan Yabgu’nun, hizmetleri karşılığında
kendilerine verdiği Nur şehrinde yaşıyorlardı. Tuğrul Bey, Karahanlı hükümdarı
Buğra Han tarafından hile ile esir alınınca, Arslan Yabgu bu olaya ilgisiz
kaldı. Çağrı Bey kardeşini kurtarmak için harekete geçti. Buğra Han’ı esir alıp
kardeşinin serbest kalmasını sağladı. İki kardeş, artık Maverâünnehir’de rahat
edemeyeceklerini anladılar. Kendilerine yeni bir yurt aramaya koyuldular. Çağrı
Bey, 3000 Türkmen atlısıyla batıya yöneldi. 1015 yılında Horasan’ı aşarak Van
Gölü civarına geldi. O dönemlerde, Bizans’la arası iyi olmayan ve Türklerin
gelişini sevinçle karşılayan Ermeni’lerin yazdığı kaynaklarında bu olay şöyle
anlatılır:
— Beli kemerli, saçları uzun ve örülü Türkler
geldiler. Mızrak, ok ve yaydan ibaret silâhları vardı. Atlarının üzerinde,
rüzgârdan daha hızlı gidiyorlardı. Onları durdurmaya çalışan Bizanslı komutan ve
askerleri, Türk’lerin attığı ve yağmur gibi üzerlerine düşen oklar – mızraklar
altında perişan oldular.
Çağrı Bey Van Gölü’nden sonra kuzeye
yöneldi. Gürcülerin yönetimindeki Nahcıvan’ı fethetti. Gürcüler, Ermeniler ve
Bizanslıların bölgedeki komutanları, Çağrı Bey ile karşılaşmaya bile cesaret
edemiyorlardı. Çağrı Bey’in bu seferi, keşif amaçlı idi. İleride, kendisinin
veya soyundan gelen insanların, yurt edinebileceği topraklar, Bizans’ın ve
bölgedeki diğer devletlerin gücü hakkında bilgi toplamak istiyordu.
İstediklerini elde edince, 1021 yılında, Azerbaycan – Horasan yoluyla
Maveraünnehir’deki Tuğrul Bey’in yanına döndü. İzlenimlerini kardeşine şöyle
özetledi.
— Karahanlı ve Gazneli Devletleri karşısında
tutunamaz isek, Doğu Anadolu’ya gidip yerleşebiliriz. Oralarda bizi
durdurabilecek güce sahip kimse yok.
Gazneli Mahmud Sultan, 1025 yılında
Arslan Yabgu’yu esir aldı. Bu defa da Çağrı ve Tuğrul Beyler, olayla
ilgilenmediler. Hatta 1026 yılında, Selçuklu yönetimini ellerine aldılar. Bu
dönem, Çağrı ve Tuğrul Beyler için ölüm – kalım savaşı verilen korkulu günlerdi.
Hepsinden Çağrı Bey’in üstün askerî zekâsı ile sıyrıldılar. Çağrı Bey,
Dandanakan Savaşı’nda çok üstün bir performans gösterdi. Askerlerinin arasında
bir nefer gibi yiğitçe savaştı. Türk İslâm tarihinde büyük roller üstlenen ve
önemli hizmetler gerçekleştiren Selçuklu Devleti, Çağrı Bey’in bu savaştaki
gayretleri ve başarıları ile kuruldu. Devlet kurulduktan sonra alınan karar
gereğince Tuğrul Bey batıya, Çağrı Bey doğuya seferler düzenlediler. Çağrı
Bey’in komutasındaki ordular, Cüzcân, Bağdis, Huttalan ve Toharistan’ı fethetti.
Çağrı Bey artık yorulmuş ve yaşlanmıştı. Bunu bilen Gazneli Sultanı, Belh ve
Toharistan’ı geri almak için harekete geçti. Çağrı Bey, oğlu Alparslan
komutasında bir ordu gönderdi. İleride, Anadolu Fatihi olarak tarihe geçecek
olan Alparslan, Gazneliler’i yendi. Yenmekle kalmadı, yeni topraklar da kazandı.
Yıl: 1042’dir. Alparslan 1043’te Hârizm Devleti’ni Selçuklular’a bağladı. Diğer
oğlu Yakutî de fetihlerde bulunuyordu. Çağrı Bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin
kuruluşu sırasında birlikte hareket ettiği kardeşini her vesile ile
desteklemişti. Son desteğini de ölümünden iki yıl önce gerçekleştirdi. Amcaları
Arslan Yabgu’nun oğlu İbrahim Yinal, taht iddiasında bulundu ve Tuğrul Bey’in
oturduğu Hemedan şehrini kuşattı. Çağrı Bey, yaşlı ve hasta olduğu için oğulları
Alparslan, Kavurd ve Yakutî’yi, amcalarını kurtarmak için görevlendirdi. Görev
yerine getirildi. İbrahim Yinal ve adamları esir alınıp Tuğrul Bey’e teslim
edildi. Yıl: 1060.
Çağrı Bey, aynı yılın Ağustos ayında,
70 yaşında iken Serahs şehrinde Hakk’a yürüdü. Naaşı, daha sonra, Tuğrul Bey’in
oğlunun olmayışı sebebiyle Selçuklu Sultanı olan Alparslan Bey tarafından
Merv’de inşa edilen türbesine nakledildi. Çağrı Bey’in; Alparslan, Kavurd,
Yakutî, Süleyman, İlyas, Argun adlarında 6 oğlu, 4 kızı vardı. Kızlarından biri,
Abbasî Halifesi Kaim bi-Emrillâh ile evliydi.
ABİDE ŞAHSİYET
Türk tarihînin en yiğit ve eşine az
rastlanır bir fedakârlık örneği sergileyen tek devlet adamı olan Çağrı Bey;
âdil, faziletli, dindar ve merhametli bir mizaca sahipti. Cesur, yiğit ve
kabiliyetli bir komutandı. Kendisinden üç yaş küçük olan kardeşinin devlet
başkanlığına razı olacak kadar fedakâr ve mütevazı bir insandı. Kardeşi Tuğrul
Bey ile birlikte bütün İran ve Yakın Doğu topraklarını fethetti. Türk’lerde
fetih ruhunu oluşturdu. En büyük hizmeti, Anadolu topraklarının Türk’lere ve
İslâmiyet’e açılmasını sağlayacak ortamı oluşturmasıdır. Anadolu’nun fethi, oğlu
Sultan Alparslan’a nasip oldu. Çağrı Bey’in temelini attığı Selçuklu Devleti ve
onun devamı olan Osmanlı Devleti ile İslâmiyet’e hizmetler devam etti.
İslâmiyet, O’nun temellerini oluşturduğu güçlü devlet anlayışı ile Viyana
kapılarına kadar ulaştı.
Selçuklu Devleti, Türk Devlet Töresi’ne
Kurultay müessesesini yerleştirdi. Önemli konular daima Kurultayda karara
bağlanırdı. Savaşlardan bir gün önce Kurultay toplanır, çarpışmalarda
uygulanacak taktikler için komutanların görüşü alınırdı. Devlete hizmet edenler,
hizmetlerinin karşılığını mutlaka ve fazlasıyla alırlardı.
Çağrı ve Tuğrul Beyler, Bizans
İmparatorluğu’na karşı özel bir siyaset güttüler. O ince siyaset neticesindedir
ki İstanbul’da bir câmide, Tuğrul Bey adına hutbe okundu. Türk akınlarının
Bizans topraklarına yöneleceğine muhakkak nazarı ile bakan İmparator, bu
hücumların olabildiğince geciktirilmesi için Selçukluların en olmayacak
isteklerine boyun eğiyordu. Özetle, Anadolu resmen ve fiilen fethedilmeden önce,
Anadolu topraklarında dostlar, yardımcılar ordusu oluşturulmuştu. O taktik,
Osmanlılar döneminde Avrupa’da fetihler yapılırken aynen uygulandı.
Çağrı ve Tuğrul
Beyler, yalnız ülke fethetmekle yetinmediler. Din ve ilim adamlarını himaye
ederek kalıcı devlet olmanın olmazsa olmaz şartını keşfedip
uygulamışlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder