Çeşitli kaynaklar Avarların,
Asya'daki Juan-Juan'ların
Avrupa'ya göçlerinden sonra tarih sahnesine çıktıklarını belirtmektedir.
Değişik kaynakların üzerinde birleştikleri konu Avarların, Asya'da görülen Juan-Juan'ların Avrupa'daki uzantıları
olduğudur. Çin
kaynakları bu kavim için Juan-Juan
adını kullanırken, Arap ve Bizans kaynakları da
Avar sözcüğünü kullanmaktadır. Bazı Bizans kaynakları
ise, Avrupa'ya göç eden kavimlerin sahte Avarlar olduğunu, asıl Avarların göç etmediğini söylemektedir. Özellikle
Macaristan'a yerleşen boylar için sahte Avarlar sözü kullanılmaktadır. Bazı Macar tarihçiler ise, Avarların eski Hunların bir boyu olduğunu ve Uar-Hun adını
taşıdıklarını savunmaktadırlar. Akhunlar da
aslında aynı boyun değişik kolu olarak bazı tarih kaynaklarında belirtilmiştir.
Daha sonra araştırmalar, Avarlar ve sahte Avarlar ayrımının doğru olmadığını,
ortaya çıkarmıştır. Avarların kişi ve yer adları Türkçe olduğundan, bu kavmin
kesinlikle bir Türk
kavmi olduğu ve Uygurların yaşadığı
yörelerden geldiği anlaşılmıştır.
"Avar" sözcüğü karşı
koyan anlamına gelmektedir. Daha çok direnen anlamında kullanılan Avar sözcüğü
eski Türk dilinin aba-ar kökünden gelmektedir. İçindeki Moğol öğesinin Türklere oranla çok az bulunduğu
anlaşılan bu topluluğun Moğol kökenli Uar sözcüğünden de adını almış olabileceği
üzerinde durulmuştur. Avarların tarihi Asya ve Avrupa dönemleri
olarak ikiye ayrılmaktadır. Asya dönemi III.
ve VI. yüzyıl, Avrupa dönemi de VI-IX. yüzyıl arası olmak üzere ikiye ayrılır. Hun İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra 200 yıllarında Juan-Juan diye adlandırılan ve göçebe anlamında
kullanılan bir kavim adı geçmektedir. Bu kavmin Avarların temeli olduğu daha
sonradan anlaşılmıştır. Juan-Juan’lar bir
dönem Orta Asya'da kabile imparatorluğunu bağımsız biçimde
gerçekleştirmişlerdir. Juan-Juan İmparatorluğu zamanla güçlenerek 400 yıllarında İrtiş ırmağından Kora
yarımadasına kadar uzanmaktaydı. Eski Hun
İmparatorluğu’nun topraklarından ortaya çıkmıştı bu devlet. Çin kaynaklarına
göre, 458'de Çinlilerle
Juan-Juan'lar arasında büyük bir savaş olmuştur. Çin orduları bu
kavmi yenerek Orta Asya'dan Batı'ya doğru sürmüş ve Turfan
bölgesini işgal ederek buradaki krallığa son vermişlerdir. Eski yurtlarından
kovulan Avarlar Batı Asya topraklarında
imparatorluklarını sürdürmeye çalışmışlardır. 552 yılında Göktürkler ortaya çıkana kadar Juan-Juan'ların egemenliği altında yaşayan Göktürkler ayaklanarak bu devletin egemenliğine son
vermişlerdir. Göktürkler'e boyun eğmek
istemeyen Juan-Juan'ların bir kısmı
Çin'e sığınmış büyük bir kısmı da Batı'ya doğru göç etmiştir. Göktürkler bu kavmin devletini yıktıktan sonra
bunların bağlaşığı olan Akhunlar devletini de
ortadan kaldırmışlardır.
Çin kaynaklarının bu doğrultuda verdiği bilgileri Bizans kaynakları
da doğrulamaktadır. Çinlilerin Juan-Juan dedikleri kavmin Bizanslıların ve Araplar'ın Avar
dedikleri kavimle aynı olduğu araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Asya'dan
göç eden Avarlar önceleri Volga ırmağı
kıyılarında Oğur Türkleri ile beraber yaşamaya
başlamış, sonra başka bir kabile federasyonu halinde gene Avar adı ile
Kafkasya'nın kuzeyinde Alan ülkesinde görülmüştür. Avarlar başka kavimleri korkutmak için bu adı
aldıklarını o dönemde dile getirmişlerdir. Kafkasya' da yaşarken Avarlar Bizans'a elçiler göndermişlerdir.
Bizans kaynaklarına göre bu elçilerin uzun saçları omuzlarından aşağıya
sarkıyordu. Avarların kağanı Bizans İmparatoru Jüstinyen'e silahlı bir bağlaşma önererek yapacağı
hizmetler karşılığında yıllık yardım parası ve kavmi için yerleşecek topraklar
istemiştir. İmparator elçilere zengin armağanlar vererek bu durumu düşüneceğini
ve sonra kendi elçisi ile haber göndereceğini söylemiştir. Bizans imparatorları
VI. yüzyıldan sonra sınırları boyunca yaşayan
barbar kavimlerle bağlaşarak bunları imparatorluğun güvenliğini tehlikeye sokan
diğer kavimlere karşı kullanmışlar ve devletlerinin sürekliliğini para
karşılığında yabancı kanı ile sağlamışlardır. Jüstinyen imparatorluğunun ilk yıllarında Doğu
Bizans eyaletlerine karşı saldıran Onogurlara karşı Sabirleri, Kuturgurlara karşı Uturgurları kullanmış ve barbarları birbirine
kırdırarak doğu sınırlarının güvenliğini sağlamıştır. Bizans imparatoru Avarlara gönderdiği mesajında, Bizansa
doğudan gelebilecek tehlikelere karşı koymak koşulu ile yerleşme bölgesi
vereceğini ve para yardımı yapacağını bildirmiştir. Avarların kağanı bu koşullara önceleri razı olmuş ve
daha sonraları da Kuturgurlar ile anlaşarak
Karadeniz'in kuzeyinde kalan bölgeleri ele geçirmeye başlamıştır. Bir
süre sonra Aşağı Tuna bölgesine kadar uzanarak Bizans sınırının batı
yakasına gelmiştir. Avar kağanı Bizans'a yeniden elçiler göndererek Avrupa'da
yerleşmeye elverişli topraklar istemiştir. Uzun görüşmeler sonuçsuz kalınca
Avarlar artık Bizans
İmparatorluğu'na düşman gözü ile bakmaya başlamış ve kısa bir süre
içinde İslav boylarını egemenlik altına alarak
Avrupa'nın içine doğru akınlar düzenlemişlerdir.
Avarlar hem göçebe hem de savaşçı bir kavimdi. Orta
Asya'da fırtınalar estirdikten sonra bu kez de Avrupa'da aynı şiddet
ile her yana saldırıyorlardı. Omuzlarından aşağı sarkan uzun saçlarıyla diğer
kavimlerden ayrılan Avarlar Avrupa'ya
doğru ilerlerken önlerine çıkan tüm topluluklarla savaştılar ve onları yenerek
ilerlemelerini sürdürdüler. Avarlar
Avrupa topraklarına gelince yeniden toparlandılar ve başbuğlarına Hakan adını vererek ele
geçirdikleri topraklar üzerinde Avar devletini
kurdular. 563 yılında kurulan devlet, Avarların daha sonraları da fetihleri sürdürmeleri
nedeniyle bir süre sonra imparatorluğa dönüştü. Avar
İmparatorluğu bir milyon
kilometrekareyi kaplayan topraklar üzerinde ve eski Batı Hun İmparatorluğu'nun elinde bulunan ülkelerin
üzerinde kuruluyordu.
Avar devletinin kurucusu Bayar Kağan'dır. Eski başbuğ, Bayar Kağan unvanını 557 yılında aldıktan sonra, kısa zamanda bir devlet
kurabilmek için çeşitli bölgelere akınlar düzenlemış, buraları ele geçirmiş,
Kafkasya yörelerinde bir süre kaldıktan sonra Karadeniz'in
kuzeyinden hızla Avrupa içlerine girmiştir. Buralarda karşılarına çıkan
çeşitli kavimlerle sürekli savaşmak zorunda kalan Avarlar bazen de yenilmişlerdir. Avarlar kısa bir süre içinde Bizans İmparatorluğu'nun doğu sınırlarından batı
sınırlarına gelmişlerdir. Avar Kağanı Bayar toprak ve mal isteklerini sürekli olarak
sürdürmüş ve Bizanslılara rahat vermemiştir.
Eskiden olduğu gibi İstanbul'a yeni elçiler göndermişler, Bizans İmparatoru onların isteğini benimseyince de
iki taraf da savaş hazırlıklarına başlamışlardır. İmparator, general Tiberiüs'ü Avarlar'a karşı büyük bir ordu ile göndermiştir.
Ordu dağınık olduğundan Avarların önünden
kaçmış, bunun üzerine de Bizans İmparatoru
Avarlar ile anlaşmak zorunda kalmıştır.
Bizanslılar kervanlarla Avarlar'a armağan göndermişlerdir. Avarlar Slavlar'a da elçiler göndererek vergi
vermelerini önermişlerse de bunu Slav
kavimlerine benimsettirememişlerdir.
İran Kralı Hüsrev, Anadolu'nun içerlerine kadar
ilerlediği için Bizans İmparatorluğu sarsıntı
geçirmekteydi. Bunun üzerine Tiberiüs başa
geçerek topladığı ordu ile İranlıları geri
püskürttü. Bizanslılar Göktürkler'e elçi göndererek İranlılara karşı ortak hareket edilmesini önerdiler.
Avar devletinin kuruluş yıllarında
Panonia'da oturan Longobardlar ile
Erdel ve Eflak yörelerinde oturan Gepidler arasında anlaşmazlık bulunuyordu. Longobard Kralı Alboin, Bayar
Kağan'a elçiler göndererek Gepid
devletini beraberce ortadan kaldırmayı önerdi. Çeşitli görüşmelerden sonra Bayar Kağan bu öneriyi benimsemiş ve zafer
kazanıldığında ganimetin yarısını, Gepid
ülkesini, ayrıca da Longobardlar'ın
hayvanlarının bir kısmını istemiştir. Kral Alboin bu önerileri benimseyince Gepidler'e saldırılmış ve kısa bir savaştan sonra
ülke ele geçirilmiştir. 567 yılındaki bu
savaştan bir yıl sonra da Bayar Kağan,
korkarak İtalya’ya göç eden Longobardlar'ın ülkesine sahip olmuştur. Eskiden
Hun İmparatoru Atilla'nın yaptığı gibi, Bayar Kağan devlet merkezini Tuna ırmağının
kıyılarında kurmuş, ikiyüz
elli yıl Macar topraklarında
yaşayacak olan imparatorluğun temellerini atmıştır.
Panonia bölgesinin işgaliyle, Batı
Hun İmparatorluğu'nun eski topraklarının çok büyük bölümü Avar
Kağanı'nın eline geçmiştir. Bayar Kağan'ın
imparatorluğu, merkez Macaristan'da olmak üzere, Elbe Vadisi,
Alp Dağları ve Sava Vadisi'nden Don ırmağına kadar
uzanıyordu. Aşağı Tuna İslavları ile
Don ırmağı yöresindeki Kuturgur ve
Uturgur kavimlerinin hepsi Avar İmparatorluğu sınırları içinde yer alıyordu.
Yalnız 568 yılında bir Göktürk akınından sonra Don bölgesinde
yaşayan Uturgurlar, Göktürk İmparatorluğu sınırları içine
girdiler.
Gepid ülkesini ele geçirdikten
sonra Avarlar yeniden Bizans İmparatorluğu'na yönelmişlerdir. Tuna
ve Sava bölgeleri Avarlar'ın denetimi
altındaydı, ama bu yöredeki Sirmium kenti daha alınmamıştı. Avarlar bu kente bir saldırı düzenlediler ve geri
püskürtüldüler. Avarlar geri çekildikten sonra
çeşitli görüşmeler yapılmış, ancak anlaşmazlık sürünce Avarlar binlerce Kuturgur savaşçısını Dalmaçya kıyılarını talan etmeye yollamışlardı.
Bayar Kağan bundan sonra Bizans'a yeni
elçiler göndererek Sirmium bölgesinin teslimi ile beraber yeni vergiler
istedi. Bizanslıların yüklü bir vergi ödemeyi
kabul etmeleri üzerine Bayar Kağan Sirmium
yöresinden vazgeçti.
Savaşlardan zaman kaldıkça Bizanslıları kendisine örnek alan Bayar Kağan, bayındırlık işleriyle de uğraşıyordu.
Ülkesinin ırmakları üzerinde köprüler, yol kenarlarında kervansaraylar
kurduruyor, hamamlar ve benzeri büyük yapılar yaptırıyordu. Bu bayındırlık
işleri için de Bizans'tan ustalar istiyordu. Bayar
Kağan Tuna üzerine köprü yaptırmak isteyince Avarlar'ın Belgrad'ı alacağından çekinen
Bizanslılar buna karşı çıktılar. Ertesi yıl
Sirmium yüzünden Avarlar ile Bizanslıların arası yeniden açılınca Avarlar büyük bir orduyla Sirmium'u kuşatarak
aldılar. Bu zaferden sonra Avrupa'nın en güçlü devleti Avar İmparatorluğu oldu. Bizanslılar bu durum karşısında 582 yılında Avarlar'a yüklü bir vergi ödediler.
Bizans'ta Maurikus imparator
olunca, Avarlar yeni bir anlaşma önererek
yıllık verginin artırılmasını istediler. Bizanslılar bu kadar çok vergiyi reddedince Bayar Kağan da Belgrad ve yöresini zaptetti,
sonra da Karadeniz bölgesine çıktı. Ancak soğuk kış nedeniyle Bayar Kağan merkezine çekildi ve Bizanslılara saldırmadı. Bizanslılar yüzbin altınlık vergiyi benimseyince
Bayar Kağan Bizans
İmparatorluğu'na dokunmayacağına dair söz verdi. 584 yılındaki barıştan sonra Avar egemenliği altındaki Slavlar Bizans'a saldırınca iki imparatorluğun arası
açıldı ve Bizans İmparatoru verginin ikinci
taksidini ödemeyerek Avar elçisini bir adaya
hapsettirdi. Bayar Kağan da bunun üzerine,
Vidin ve Silistre kentleri de dahil olmak üzere, tüm Tuna
Vadisi'ni yakıp yıktı (586). Ertesi yıl
ise Edirne yakınlarında Bizans ordusuna
yenilen Bayar Kağan barış istemek zorunda
kaldı. Bu zafer ile Bizanslılar Avarlar'a
karşı savunmadan vazgeçerek saldırı zamanı geldiğine karar verdiler. İranlıları başarıyla geri püskürten Bizans ordusu bu kez batıda Avarlar'ın üzerine yürüdü. Bizanslıların değişen tutumu üzerine Avarlar da geniş bir ordu toplayarak yeniden
saldırıya geçtiler ve Çorlu yakınlarında Bizans ordusunu yakalayarak kuşattılar. Bizanslılar bu büyük tehlike karşısında gene
geleneksel hile politikasına başvurdular ve Bayar
Kağan’a sahte bir mektup yolladılar. Mektubu alan Avar İmparatoru büyük bir kuşkuya kapıldı ve Bizanslılardan barış isteğinde bulundu. Bu olaydan
sonra Bayar Kağan birkaç yıl merkezde kaldı ve
yeni bir sefere çıkmadı.
Bizanslılar, sarsılan durumlarını
kurtarmak için Slavlar üzerine bir saldırı
düzenlemişler ve bunları yenerek büyük miktarlarda ganimet sağlamışlardır. Bayar Kağan kendi uyruğu olan Slavların yenilmesi karşısında hiç ses
çıkarmamıştır. Birkaç yıl sonra Avarlar'ın
Dalmaçya kıyılarında yeniden başlattıkları talan üzerine Bizans ordusu o bölgeye giderek Avar ordusunu bozguna uğratmıştır. Bu duruma kızan
Bayar Kağan bütün güçlerini toplayarak
Trakya'ya girmiş, fakat ordusu içinde yayılan veba nedeniyle geri dönmek
ve 599 yılında Bizanslılarla yeniden anlaşmak zorunda
kalmıştır.
600 yılında Bizans komutanı Priskos Tuna'nın aşağı kıyılarını ele
geçirince Avar merkezini tehdit etmiştir.
Bunun üzerine Bayar Kağan iki ordu hazırlamış,
birincisini oğullarının komutasında Bizanslıların üzerine göndermiş, ikinci orduyu da
kendisi yöneterek arkadan Bizanslıları
çevirmeye kalkışmıştır. Oğullarının ordusu bozguna uğrayınca Bayar Kağan da ordusunu geri çekmiştir. Bundan sonra
beş kez meydan savaşlarında Bizanslılar Avarları bozguna uğratmışlardır. Oğulları bu
savaşlarda ölen Bayar Kağan da bu üst üste
yenilgilerden sonra hayatını yitirmiştir. Bayar
Kağan'ın ölümünden sonra Avar
İmparatorluğunun yaşaması biraz da Bizans
İmparatorluğunun içinde bulunduğu karışıklıklar sayesinde olmuştur.
Bizans İmparatoru Phokas, Avarlar'a
barış önerisinde bulundu. Yeniden yıllık para yardımı önerdi. Bunun üzerine
Avarlar artık Bizans'a saldırmaktan
vazgeçip kendilerine akın hedefi olarak İtalya'yı seçtiler. Önceleri
Longobardlar'a yardım için Kuzey
İtalya'ya ordu gönderen Avarlar daha
sonraları buraları yakıp yıkmışlar ve bol ganimet ile geri dönmüşlerdir. Avarlar'ın gittikleri tüm bölgeleri yakıp yıkmaları
tüm Avrupalıların bu ulusa barbar gözü ile bakmasına yol
açmış ve Avarlar'a karşı diğer ulusları
birleştirmişti. Orta Asya gelenekleri ile Avarlar her yıl çeşitli bölgelere akınlar
yapıyorlar, buraları yakıp yıkıyorlar, toprakları ele geçirdikten sonra da bol
ganimetle Macaristan'ın Segedin kenti yakınlarında bulunan
merkezlerine dönüyorlardı. Avarlar'ın
zenginliği Avrupa'nın yağmalanmasından ve Bizanslılardan alınan büyük vergilerden ileri
geliyordu.
610 yılında Heraklios Bizans İmparatoru
olunca Avarlar'a elçiler göndererek buluşmak
ve görüşmek istediğini bildirdi. Avar Kağanı da yeni imparator ile buluşmak
istediğini bildirmişti. Bunun üzerine elçiler aracılığıyla bugünkü Marmara
Ereğlisi buluşma yeri olarak belirlendi. Avar Kağanı'nın bu yakınlığından
çok mutlu olan yeni imparator, kağan onuruna büyük şenlikler ve araba yarışları
düzenletti. Fakat Avar Kağanı için buluşma Bizans başkentine baskın
yapmak aracından başka bir şey değildi. Kağan en seçkin askerleri ile yola
çıkmış ve kendisini karşılamaya gelen Bizans İmparatoru'na saldırmıştı. Bu oyunu
önceden sezen imparator kılık değiştirerek Bizans'a kaçmış ve savunma
önlemleri almıştı. Avarlar, İstanbul
surlarını tahrip etmişlerse de orduda çıkan salgın hastalık nedeniyle geri
dönmek zorunda kalmışlardı. Avarlar'ın bu
oyunu, karşı bir saldırıyı gerektiriyordu ama, Bizans İmparatoru kutsal haçı
bulmak üzere İran'a gitmeye hazırlanıyordu. Elçilerin aracılığıyla ikiyüz
bin altın karşılığı Avarlar ile Bizanslılar yeniden anlaştılar.
Bizanslıların İran üzerine gitmesi
karşısında Avarlar ile Persler arasında Bizans
İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmak üzere anlaşma yapıldı. Buna göre
İranlılar Anadolu yakasından, Avarlar da Trakya yakasından
İstanbul'a yürüyeceklerdi. Kararlaştırılan tarihte Pers orduları Kadıköy'e geldiler. Avarlar ise bir ay gecikme ile geldiler. Slav filosu İran
ordusunu Avrupa kıyısına geçirecekti. Ne var ki, Bizans donanması buna izin vermedi ve Slavlar ile İranlıları geri püskürttü. Avarlar ise yaklaşık iki ay İstanbul'u
kuşattılar ve hergün saldırdılar, ancak Bizans kendisini çok iyi savundu
ve tüm saldırıları geri püskürttü. Savaş sırasında büyük kayıplar veren Avar ordusu geri çekildi ve Macaristan'a
döndü. Bizans kuşatmasının başarısızlığı Avar İmparatorluğu'nun dönüm noktası olmuş ve devlet
artık bir çöküş dönemine girmişti. Avarlar'ın
bütün Avrupa'yı yıldıran eski gücü de azalmaya başlamıştı.
Avarlar'ın gücünün sarsılması
üzerine, onlara bağlı kavimler ayaklanmışlar ve bağımsızlık istemişlerdir. İlk
olarak Slav boyları bağımsızlık için
örgütlenmeye başlamışlardır. Bir Frank tüccarı, Karpatlar yöresindeki Slavlar'ı
bir araya getirmiş ve Avarlar’dan koparak
625 yılında bağımsız bir devlet kurmuştur.
Kendi krallığını ilan eden Samo ile hemen
Bizanslılar Avarlar'a karşı anlaşma
yapmışlardır. Bir süre sonra da Uturgur ve
Kuturgur kavimleri de Panonia yöresinde
ayaklanmışlardır. Bu sıralarda hızla yayılan İslamlık ile savaşan Bizanslılar Avarlar'a karşı onları uzak tutma
politikası izlemiştir. Bizans, Avrupa
sınırlarına Sırp ve Hırvat kavimlerini yerleştirerek onları Avarlar ile arasında bir tampon bölge oluşturmaya
yöneltmiştir. 635 yılında Kuturgurlar'ın yeniden ayaklanmasını Avarlar bastırmıştır. Avarlar ayaklanmalardan sonra Karpat
havzasındaki topraklarını ellerinde tutabilmişler ama, ülkenin batısı Slavlar'ın; Karpatlar'ın, doğusu da Kuturgurlar'ın başı Kobrat'ın eline geçmiştir. Bizans İmparatoru Heraklios uzak görüşlü politikası ile Avarlar'ın sonunu hazırlamıştır. Her yandan
ayaklanma ve saldırı ile çevrelenen Avarlar'ın
durumu günden güne kötüye gitmiştir. Avarlar 676 yılında barışçıl amaçlarla Bizans'a elçilik
heyeti göndermişlerdir. Bu tarihten sonra Avarlar artık iyice kendi içlerine kapanmışlar ve
uzun bir süre akınlara çıkmamışlar, savaş yapmamışlardır.
Tarih kaynakları 736 yılında Avarlar'ın yeniden toparlanarak Bavyera
bölgesine saldırdıklarını bildirmektedir. Bavyera'yı yakıp yıkan Avarlar'ı sonra o bölgenin halkı kovmuştur. Bundan
sonra Avarlar ile Bavyeralılar arasında
yirmi yıl süren savaşlar başlamıştır. Franklar'dan yardım gören Bavyeralılar ise Avarlar'ı yenerek Viyana önlerine kadar
gelmişlerdir. Bu yirmi yıl savaşları Avar
devletini iyice sarsmış ve çöküşünü hızlandırmıştır. Daha sonraları Bavyera dukası Franklarla savaş için Avarlar ile anlaşmıştır.
Frank hükümdarı Büyük Karl ise büyük hazırlıklardan sonra 791 yılında Avar seferine çıkarak konuyu
kesin bir çözüme bağlamak istedi. Çeşitli ordularla desteklenen Büyük Karl'ın seferi Tuna kıyılarında
ilerledi. Avarlar kalelerini bırakarak ülkenin
iç kısımlarına, dağlık ve ormanlık bölgelere çekildiler. Büyük Karl Viyana önlerinde karşılaştığı bir kısım
Avar ile savaşmış ve onların direncini zorla
kırabilmiştir. Ayrıca Tuna nehrinde de bir filo Avar ülkesinin
içlerine doğru girmiştir. Filo ile beraber iki kara ordusu Avarlar'ın yerleştikleri bölgeleri kuşatarak ele
geçirmişlerdir. Franklar Sirmium bölgesini de
fethederek Avarlar’ın hazinelerine el
koymuşlardır. Franklar'ın Avar seferi
başarıyla ilerlerken birden kış bastırmış ve orduda veba salgını ortaya çıkınca
Büyük Karl savaşı sürdürmekten vazgeçerek geri
dönmüştür.
Frank seferinden sonra Avarlar
dağınık bir durumda iken bu kez de Saksonlar
gelerek Avarlar'ı Franklar’a karşı ayaklandırmışlardır. Avarlar'ın çoğunluğu intikam almak için ayaklanmışsa
da sonraları barış taraftarları üstün gelmiştir.Yeni seçilerek başa geçen Tudun Kağan elçiler göndererek Hıristiyanlığı
benimseyerek Frank koruması altına girmek
istediğini söylemiş ama, Büyük Karl Avarlar'ın bu önerisini reddetmiştir. Bir süre sonra
Büyük Karl yarım bıraktığı Avar
seferine yeniden başlamıştır. Büyük Karl'ın
oğlu Pepen Avarlar'ı yenerek onların devlet hazinelerini ele
geçirmiştir. Pepen, Tudun'un barış isteğini kabul etmiştir. Avar Kağanı Tudun Büyük
Karl'a bağlılık yemini ederek arkadaşları ile beraber Hıristiyan
olmuştur. Hıristiyanlığı benimseyerek ülkesini kurtaracağını uman Tudun Kağan yanılmış ve Büyük
Karl Avar ülkesinde belirli askeri merkezler kurarak ordusunun
bir kısmını buralarda nöbetçi olarak tutmuştur. Tuna'nın sol kıyılarına
kadar olan bölgeleri kendi ülkesine katmış ve böylece Frank Krallığı ile Bizans
İmparatorluğu komşu olmuşlardır. Büyük
Karl ayrıca Bizanslıların Avarlarla
anlaşmalarını önlemek amacıyla Tuna boylarına Germenler ile beraber Slav boylarını getirterek yerleştirmiş ve arada bir
tampon bölge oluşturmuştur.
Franklar'ın aldığı önlemler Avarlar'ı son derece kızdırmış ve bunun üzerine
ayaklanarak başta Tudun olmak üzere
Hıristiyanlıktan vazgeçerek Bavyera bölgesine saldırmışlar ve buradaki
Frank komutanını öldürmüşlerdir. Bunun üzerine
Büyük Karl yeni bir Avar seferini
başlatmış ve bu kez Avarlar'ı kesin bir
yenilgiye uğratmıştır. Franklar'ın bu son
seferleri Avar İmparatorluğu'nu tarihin
derinliklerine sürüklemiştir. Tarihsel kaynaklarda Avarlar'ın son tarihi olarak 803 yılı görülmektedir. Bu tarihten sonra Tudun adı yok olur ve yerine geçen Zodan ise bütünüyle Franklar'a bağlanır. Büyük
Karl Avar İmparatorluğu'nu
yıktıktan sonra Avar ülkesini yeniden düzenler ve bu toprakları beş
kontluğa bölerek kendisine bağlar. Salzburg piskoposunu bu ülkenin ruhsal
lideri ilan eder.
Avar İmparatorluğu
Avar İmparatorluğu dağıldıktan
sonra çevrede yaşayan Komşu Slavlar bu ülkenin
toprakları üzerine düşmüşlerdir. Kanlı savaşlardan sonra Avarlar yeni gelen yabancı kavimler ve daha çok
Slavlar arasında erimişlerdir. Bir süre sonra
814 yılında Bizans'ı kuşatan Bulgar ordusunda Avarlar savaşmışlardır. Hırvatlar'ın Franklar'a karşı ayaklanmalarına Avarlar da katılmışlardır. Daha sonraları ise
Avarlar, Tuna havzasına gelen ve buraya yerleşen Macarlarla birleşmiş, bunlarla kaynaşmışlardır.
Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Avar ülkesinin
Bohemya ve Batı Macaristan bölgelerinde büyük Moravya adı verilen Slav devleti, Kuzey Macaristan, Eflak
ve Bulgaristan'da Türk-Bulgar Hanlığı
kurulmuştur. Karpatların güneyi ile doğusu da Macaristan'a
günümüzdeki isimlerini verecek olan Onogurların eline geçmiştir. Günümüzde
Macaristan devleti sınırları içinde yaşayan Avar kalıntısı bazı nüfus toplulukları
bulunmaktadır. Bunlar kapalı topluluklar olarak eski geleneklerini yaşatan
topluluklardır. Çiğil ve Szekely toplulukları Avarların günümüzde Macaristan'da yaşayan
boylarıdır. Avarlar'ın bazı boyları da
Bulgaristan'da yerleşmiştir. Tisa havalisinden Tuna
sahillerine kadar uzanan alanda Bulgar Türkleri ile karışarak
yaşamışlar ve günümüze kadar gelmişlerdir. Bulgaristan'da yaşayan Türklerin önemli bir kısmı burada yerleşen Avar boylarıdır. Ayrıca bugün Kafkasya'nın
Dağıstan bölgesinde yaşayan çeşitli boylar da Avarlar'ın uzantılarıdır.
Avarlar'da Kültür
Avar kültürü ile ilgili buluntular daha çok Macaristan'da
yapılan kazılarda çıkmaktadır. Bu buluntular iki gruba ayrılır. Birinci grup,
doğrudan İç Asya'dan gelen Avarlarla
ilgilidir. Macaristan'da ortaya çıkarılan onbeş bin Avar mezarından çıkarılan buluntular ağır dökme
kayışlar, koşum takımları ve küçük heykelciklerdir. Macaristan'ın
Balaton kenti yakınlarında daha çok Orta Asya'dan gelme Avar eşyası bulunmuştur. Bu tür eşya üzerinde
süsleme olarak hayvan dövüşleri, hayvanları parçalayan grifon, üzüm salkımı ve
yaprak biçimleri vardır. Bu grubun etkileri Almanya ve Fransa'da
yaşayan kavimlerde de görülmüştür. Bu gruba daha çok Keszthely adı verilmektedir.
İkinci gruba ise Martinovka kültürü adı
verilmektedir ve daha çok İskit, Hun-Bizans ve Gotlar'ın etkilerinin karışmasından oluşmuştur. Bu
buluntular öncelikle Avarlar ile birlikte bu
alanlardan Macaristan'a giden Kuturgur
ve başka Bulgar Türk kavimlerine aittir.
İkinci gruba giren buluntulardaki madeni eşyalarda dövme tekniği
görülür.
Birinci gruba giren kazılarda kafatasları da bulunmuştur. Bunlar
genel olarak Brakisefal
karakter taşımaktadır. Bu durumda yalnızca eşyanın işleniş biçimi değil,
iskeletler de Avarlar'ın yönetici kesiminin
Orta Asya'dan geldiklerini kanıtlamaktadır. Avar mezarlarının bazen binden fazla mezar
barındırması onların topluca oturduklarını ve yaşadıklarını göstermektedir.
Avarlar, ölüleri doğuya doğru yatırır ve öteki
dünyada aç kalmasın diye de yanına yiyecek koyarlardı.
Diğer Orta Asya kavimleri gibi Avarlar da atlı ve yaylı bir kavimdi. Genellikle at
sırtında dolaşır ve at sırtında yaşarlardı. Savaşlarda ise yay kullanırlardı.
Yaylarını kemerin solunda, ok kutusunu ise kemerin sağında taşırlardı. Yayın
yanı sıra savaşlarda kılıç da kullanırlardı. Avar kılıçları hem düz hem de eğri yapılırdı.
Üzengileri ise daire biçimindeydi. Buluntular arasında ele geçen çifte borulu
kaval da ilginçtir. Bir erkek iskeletinin elinde bulunan kaval iki artı beş
olmak üzere toplam yedi delikliydi ve bunun benzerlerine Türkistan,
Kafkasya ile Volga bölgelerinde rastlanıyordu.
Avarlar ile ilgili diğer arkeolojik
buluntuların Orta Asya kazılarında ele geçenlerle benzerlik taşıması bu
ulusun hem Türk, hem de Orta Asyalı olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca
Avar dilindeki Türkçe kökenli sözcüklerin
fazla olması da, Avarlar'ın Türklüğü'nü gösteren
bir başka tarihsel kanıttır. Göktürk
alfabesi kullanırlar ve Çuvaş Türkçesi ile
konuşurlardı.
Avarlar'da Devlet
Avrupalıların "Avar" dedikleri bu kavmin Türkçe'de okunuşu "Apar"dır. Orhun yazıtlarında bu biçimde
yer alması, Avarlar'ın Türkçe'de Apar olarak
adlandırıldığını göstermektedir. Avrupa Avar kağanları da,
Asya'daki Avar kağanlarının soyundan geliyorlardı. Hunlarla karşılaştırıldığında daha iyi bir devlet
örgütleyicisi olan Avarlar Asya'da
öğrendikleri devlet geleneğini Avrupa'ya taşımışlar ve bu geleneği
Avrupa'da göçmen ve barbar olarak yaşayan kavimlere öğretmişlerdir.
Macaristan'a yerleştikten sonra, devlet merkezini sağlam kurmuşlar, üç
yüzyıla yakın bir süre oturdukları ülkenin egemeni olmuşlardır. Çeşitli
savaşlarda yenilmelerine karşı, devlet geleneğinin güçlü olması nedeniyle bu
kadar uzun bir süre ayakta kalabilmişlerdir. Kendi zamanlarında Roma ve Bizans
İmparatorluklarına kafa tutabilmelerinin de arkasında yatan gerçek
neden, sağlam bir devlet geleneğine sahip olmalarıdır.
Avarlar da temelde, Hunlar ve diğer eski Türk
devletleri gibi göçebe bir kavimdiler. Avar devleti genelde kavimler ve kabilelerden
meydana gelen bir federasyon yapısında kurulmuştu. Devletin yönetici kesimi
Avarlar'ın kurucu hanedanından geliyordu ama,
ülkede çok değişik kökenden gelen kavimler ve boylar vardı ve bunlar Avar egemenliği altında beraberce yaşıyorlardı.
Kafkasya'dan geçerken birçok Bulgar-Türk kavimlerini bu arada Ogur, Oturgur,
Kuturgur ve Onugur kavimlerini de beraberlerinde
sürüklemişlerdi. Türk kavimlerinden başka Germen olan Gepid'ler ve önemli sayıda Slav boyları Avarlar'ın egemenliği altına girmişlerdi. Avarlar, kendilerine bağlı bu kavimleri daha çok
sınır boylarına yerleştirirler ve saldırılara karşı tampon olarak kullanırlardı.
Ayrıca bazı seferlerde gene bu bağlı kavimleri öncü güçler olarak savaşa
sokarlardı. Avarlar kendilerine bağlı
kavimlere pek acımamışlar tehlike anında onları kullanmışlardı. Böylece hem
kendi ordularını koruyorlar, hem de bağlı kavimleri kırdırıyorlardı. Hem
Asya, hem de Avrupa Avar
devletlerinin başında kağan unvanı taşıyan bir
hükümdar bulunuyordu. Kraldan sonra ise Yuğruş adını taşıyan vezirler
geliyordu. Avarlar'da ayrıca bir de Tudun rütbesi bulunuyordu. Daha
çok başkomutan için kullanılan bu unvana genelde kağan sahipti.
Avarlar'ın devlet örgütlenmesi
temelde ordu ve askerliğe dayanıyordu. Avarlar her zaman Avrupa ülkelerinden fazla
bir orduyu hazır tutmuşlar ve bu ordu ile seferlere çıkmışlardır. Ordu saldırı
ve savunmaya göre iki türlü kuruluyordu. Saldırı ordusunun yapısı şöyleydi:
Avarlar ve Bulgar
Türkleri atlı güçleri, Slavlar,
Gepidler ve diğer kavimler ise piyade ile
filoyu oluşturuyorlardı. Sirmium
savaşı sırasında kuşatmayı bilmeyen Avarlar, daha sonra bunun tekniğini çok iyi
öğrenerek tüm savaşlarında başarı ile uygulamışlardı. Ordu devletin olduğu kadar
toplumun da belkemiğini oluşturuyordu.
Dış politikada Avarlar
kendilerinden önce ülkelerine egemen olan Batı
Hun İmparatorluğu'nun yolunu izlemişlerdir. Avar kağanları ile Bizans
imparatorları arasındaki ilişki her zaman gergin olmuştur. Her iki devlet
sürekli olarak birbirine karşı iki yüzlülük ve kurnazlık politikası izlemiştir.
Bizans imparatorlarının Avar devletine ödedikleri yıllık yardım paraları
gerçekte ağır yıllık vergilerden başka bir şey değildir. Buna karşılık Bizans
imparatorları Avar ülkesini her zaman Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası
sayarlardı ve bu toprakları kaçak oldukları için Bizans koruması altına giren
Avarlar'a armağan olarak verdiklerini ileri sürerlerdi. Bizanslıların bu
iyimserliğine karşı Avarlar, birkaç kez Bizans ülkesine saldırarak
İstanbul yakınlarına gelmişlerdir. Bizans'a düşman olan Avarlar Batı Roma ve Germenlere karşı hoşgörü politikası izlemişlerdir.
Longobardlar Avarlar ile dost ilişkileri
içinde olmuşlardır. Yenilgiye uğrayan Gepidler
ise Avarlara boyun eğmeyi, akraba Longobardlara uyruk olmaya tercih etmişlerdir.
Avarlar da bunun üzerine Gepidlere iyi davranmışlar köle uygulaması
yapmamışlardır. Gepidler zamanla Avarlar içinde erimişler ve isimleri Avarlar
ile beraber tarih sahnesinden silinmiştir.
Slav tarihi açısından Avarlar'ın büyük önemi vardır. Atlı göçebe bir
toplum olan Avarlar, savaşlarında ve seferlerinde kendilerine piyade hizmeti
görecek asker sağlamak amacıyla fethettikleri yerlere Slav kavimlerini
yerleştirmişler, sınır boylarında koruyucu göçler olarak kullanmışlardır.
Slavlar, Avarlar sayesinde Elbe, Karpat, Vistül,
Dalmaçya, Balkanlar ve Macaristan gibi çok geniş bir alana
yayılmışlardır. Bu nedenle Slavlar genişlemelerini ve bu kadar geniş bir alana
yayılmalarını Avarlar'a borçludurlar. Avarlar her şeye karşın Slavlar'ı çok
derinden etkilemişlerdir. Slav kaynaklarında Avarlar ile ilgili çeşitli bilgiler
görülmektedir. Slavlar Avarlar'ı kullanarak ilerlemişler ve yayılmışlar, daha
sonra Avarlar'ın yok olmasıyla bugünkü durumlarına gelmelerini sağlayan sürece
girmişlerdir. Slavların dilinde var olan "Avarlar gibi yok oldular" sözü,
Slavların Avarlar'ın yıkılmasından ve onların yerlerini böylece ele
geçirmelerinden dolayı sahip oldukları sevinci dile getirmektedir.
Avarlar'da Din
Din açısından Avarlar ile ilgili
kaynaklar değişik bilgiler vermektedir. Diğer Orta Asya ve göçebe
kavimleri gibi Avarlar'ın da şamanist oldukları
düşünülebilir. Avarlar'da şamanlık ve şamanlar bulunduğunu gösteren bazı
sözcükler, onların dilini yansıtan belgelerde ortaya çıkmıştır. Bizans
kaynakları da büyücü veya sihirbaz olduğu sanılan bir kişinin Bayar Kağan'ın eliden kaçtıktan sonra Bizans İmparatorluğu'na sığındığını söylemektedir.
Bu gibi veriler Avarlar'ın temelde ve başlangıçta şamanlık dinini
benimsediklerini göstermektedir.
Avrupa'nın içlerine girdikçe ve Avrupalı uluslarla ilişki
kurdukça Hıristiyanlık
Avarların önüne çıkmıştır. Bazı Bizans
rahiplerinin Avar ülkesinde Hıristiyanlığı yaymak için çalıştıklarına dair
bilgiler vardır. Hıristiyan papazları propaganda yaparken yakalayan Avarlar
bunlara pek bir şey yapmamış, sonra da serbest bırakmışlardır. Worms
piskoposunun Avar ülkesinde Hıristiyanlık propagandasına çıktığı tarih
kaynaklarında açıkça yazılmıştır. Avarlar Hıristiyan piskoposlara dokunmadıkları
gibi, Hıristiyan olmaya da yanaşmamışlardır.
Avarların Hıristiyanlığı benimsemesi ancak Franklar'ın ülkeyi ele
geçirmesinden sonra başlamıştır. Frank Kralı Büyük
Karl'ın gönlünü kazanarak ülkeyi kurtarmak isteyen Avar Kağanı
Hıristiyanlığı benimseyince, onunla beraber birçok kişi de Hıristiyan olmuştur.
Ama ülke gene de elden gidince, Avarlar arasında bu kez de Hıristiyanlığa karşı
bir tutum ortaya çıkmıştır.
|
9 Temmuz 2012 Pazartesi
Avar İmparatorluğu [563-803]
Avar İmparatorluğu
[563-803]
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder